(15) باب وجوب
قضاء الصوم
على الحائض
دون الصلاة
15- AY HALİ OLAN
KADININ ORUCU KAZA ETMESİNİN VACİP OLDUĞU, NAMAZIN KAZASININ DA VACiP OLMADIĞI
BABI
67 - (335) حدثنا
أبو الربيع
الزهراني.
حدثنا حماد عن
أيوب، عن أبي
قلابة، عن
معاذة. ح
وحدثنا حماد
عن يزيد
الرشك، عن
معاذة؛ أن
امرأة سألت عائشة
فقالت: أتقضي
إحدانا
الصلاة أيام
محيضها؟
فقالت عائشة.
أحرورية أنت؟
قد كانت
إحدانا تحيض
على عهد رسول
الله صلى الله
عليه وسلم. ثم
لا تؤمر بقضاء.
[:-759-:] Bize Ebu'r Rabi'ez Zehram rivayet etti. (Dediki): Bize
Hammad Eyyub'dan, o da Ebu Kılabe'den, o da Muaze'den naklen rivayet etti. H.
Bize Hammad da Yezid
er-Rişk'den, o da Muaze'den naklen rivayet
etti ki bir kadın Aişe'ye bizden herhangi birisi ay hali olduğu günlerdeki
namazı kaza etmeli mi, diye sordu. Aişe: Sen Haruri misin? Bizden herhangi
birimiz Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) döneminde ay hali olurdu sonra
da (kılamadığı namazlarını) kaza etmesi emredilmezdi, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
321; Ebu Davud, 262, 263; Tirmizi, 130; Nesai, 380, 2317; İbn Mace, 631;
Tuhfetu'l-Eşraf, 17964
68 - (335) وحدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
محمد بن جعفر.
حدثنا شعبة عن
يزيد. قال:
سمعت معاذة؛
أنها سألت
عائشة:
أتقضي
الحائض
الصلاة؟
فقالت عائشة:
أحرورية أنت؟ قد
كن نساء رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يحضن.
أفأمَرَهُن
أن يجزين؟ قال
محمد بن جعفر:
تعني يقضين.
[:-760-:] Bize Muhammedü'bnü'I - Müsenna da rivayet etti. (Dediki):
Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti: (Dediki): Bize Şu'be Yezid'den naklen
rivayet eyledi. Demişki. Ben Muaze'den dinledim.
Muaze, Aişe'ye: Ay hali
kadın namazı kaza eder mi diye sordu. Aişe: Sen Haruri misin, dedi. Biz
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hanımları ay hali olurduk. Onun
karşılığını (kılamadıkları namazlarını kaza etmelerini) emretti mi hiç, dedi.
Muhammed b. Cafer dedi ki: Namazlarını kaza etmelerini kastetmektedir, dedi.
69 - (335) وحدثنا
عبد بن حميد.
أخبرنا
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر
عن عاصم، عن
معاذة؛ قالت:
سألت
عائشة فقلت:
ما بال الحائض
تقضي الصوم ولا
تقضي الصلاة؟
فقالت:
أحرورية أنت؟
قلت: لست
بحرورية.
ولكني أسأل.
قالت: كان
يصيبنا ذلك
فنؤمر بقضاء
الصوم ولا
نؤمر بقضاء
الصلاة.
[:-761-:] Bize Abd bin Humeyd de rivayet etti. (Dediki): Bize
Abdürrezzak haber verdi. (Dediki): Bize Ma'mer, Asım'dan, o da Muaze'den naklen haber verdi demişki:
Aişe'ye sorup: Ay hali
kadın neden orucu kaza ettiği halde namazın kazasını yapmıyor, dedim. O: Haruri
misin, dedi. Ben: Hayır Haruri değilim ama (öğrenmek maksadıyla) soruyorum,
dedim. Aişe: Biz de ay hali olurduk ama bize orucu kaza etmemiz emredilir,
namazı kaza etmemiz emredilmezdi, dedi.
DAVUDOĞLU ŞERHİ AŞAĞIDA
NEVEVİ ŞERHİ (759 - 761): (761) "Orucu kaza
etmemiz emredilir, namazı kaza etmemiz emredilmezdi." İşte bu ittifakla
kabul edilmiş bir hükümdür. Müslümanların icma'ı ile ay hali kadına da, loğusa
kadına da o halde ne namaz kılmaları, ne de oruç tutmaları farzdır. Yine icma'
ile kabul ettiklerine göre bu durumdaki kadınların bu halde kılamadıkları
namazlarını kılmaları icap etmez. Orucu kaza etmelerinin vacip olduğu üzerinde
de icma etmişlerdir.
İlim
adamları der ki: ikisi arasındaki fark şudur: Namaz çokça tekrarlanan bir
ibadet olduğundan orucun aksine onu kaza etmek meşakkatlidir. Oruç yılda bir
defa farzdır. Bazen bir ya da iki günü adet haline rastlar. Mezhep alimlerimiz
der ki: Ay hali iken geçen hiçbir namaz kaza edilmez, tavaf sonrası kılınması
gereken iki rekat müstesnadır. Gerek mezhebimize mensup alimlerin, gerek diğer
mezhep alimlerinin çoğunluğunun (cumhurun) kanaatine göre ay hali olan kadın
adet döneminde oruç tutmak emrine muhatap değildir. Ona orucunu kaza etmesi
yeni (farklı) bir emir ile vaciptir.
Mezhep
alimlerimizden kimisi başka bir görüşü sözkonusu ederek, adet halinde oruç
tutmak emrine muhataptır ama onu ertelemesi emrolunur tıpkı namazda iken
abdesti bozulan kimsenin durumu gibi. Her ne kadar abdestsiz halinde namaz
kılması sahih değilse de (sonra kılmakla emrolunmuştur); fakat bu açıklamanın
hiçbir değeri yoktur. Kendisinin ortadan kaldırabilme gücü bulunmadığı bir hali
sebebiyle oruç tutmak, adet olan bir kadına nasıl aynı zamanda hem farz, hem
haram olabilir? Onun bu durumu abdesti bozulan ın durumundan farklıdır çünkü o
abdestsizlik halini ortadan kaldırabilir.
(759)
"Ebu Kılabe" adı Abdullah b. Zeyd olup, daha önce ona dair açıklama
geçmişti.
"Yezid
er-Rişk" adı Yezid b. Ebi Yezid ed-Dubai'dir. Basralı olup, Ebu'l-Ezhert
künyelidir, Dubaalıların mevlasıdır. ilim adamları ona "er-Rişk"
lakabının veriliş sebebi hususunda farklı kanaatlere sahiptir. Farsça'da bunun
Kasım (paylaştırıcı) anlamında olduğu söylendiği gibi çok gayretli olduğu, gür
sakallı olduğu da söylenmiştir. Farsça akreb'in adıdır diye de söylenmiştir.
Yezid'e
er-Rişk lakabının verilmesinin sebebi ise şudur: Akrep onun sakalının içine
girmiş, üç gün içinde kaldığı halde o bunun farkına varmamıştı. Buna sebep ise
sakalının oldukça uzun ve büyük oluşu idi. Bu farklı görüşleri Metali' sahibi
ve başkaları nakletmiş olduğu gibi, Ebu Ali el-Gassanide bunları nakletmiş ve
bu son görüşü senedi ile birlikte zikretmiştir. Allah en iyi bilendir.
Aişe
(r.anha)'nın "sen Haruri misin" sorusuna gelince, Haruri
"Harura"ya nispettir. Kufe yakınlarında bir kasaba'nın adıdır.
es-Sem'ani'nin dediğine göre burası Kufe'den iki mil uzaklıkta bir yer olup, Hariciler
ilk olarak burada toplanmıştı.
Herevi
dedi ki: Hariciler bu kasabada birbirleriyle ahitleştiklerinden ötürü oraya
nispet edilmişlerdir. Buna göre Aişe (r.anha)'nın sözünün anlamı Haricilerden
bir kesim ay hali olan kadına adet döneminde geçen namazlarını kaza etmesinin
vacip olduğu kanaatindedirler, demektir. Bu ise Müslümanların icmaına
aykırıdır. Aişe (r.anha}'nın bu şekilde soru sorması inkar (reddetmek)
anlamındadır. Yani böyle bir yol Harurilerin (Haricilerin) yoludur ve bu çok
kötü bir yoldur.
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) döneminde birimiz ay hali olurdu da sonra ona
namazını kaza etmesi emredilmezdi." Yani Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona, onun ay hali olduğunu ve bu dönem zarfında namazı kılmadığını
bilmekle birlikte namazı kaza etmesini emretmezdi. Namazını kaza etmesi vacip
(farz) olsaydı kesinlikle ona namazını kaza etmesini emrederdi.
(760)
"Onlara karşılık vermelerini emretti mi?" (4/27) Bu sözü Muhammed b.
Cafer kitapta (hadisin sonunda) kaza etmeleri anlamında olduğunu söyleyerek
açıklamıştır ve bu doğru bir açıklamadır. Nitekim karşılık vermek anlamını
ihtiva eden (ceza) fiili kaza etti (ödedi) anlamındadır. Nitekim yüce Allah'ın:
"Hiçbir kimse bir başkasının yerine ceza (karşılık) görmez." (Bakara,
48) buyruğunu da böyle tefsir etmişlerdir. "Bu şey şunun yerine
geçer" derken de bu kullanılır.
DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Bu Hadis-i bütün
Kütüb-ü Sitte sahipleri muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir. Hadisin birinci
rivayetinde Hz. Aişe'ye sual soran kadının ismi zikredilmemiş. Diğer
rivayetlerinde soranın bizzat Muaze olduğu bildirilmiştir. Hadisin muhtelif
rivayetlerinin ifade ettiği mana kadının suali ve Hz. Aişe (R.A.)'nın
cevabıdır. Kadın: «hayzlılar neden orucu kaza ediyorda, namazı kaza
etmiyorlar?» diye sormuş Aişe (R.A.)'da «Sen haruriyyemisin yoksa» diye söze
başlayarak Sahib-i Şeriat Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'efendimizin
kendilerine böyle emrettiğini anlatmıştır.
Harura:
Kufe'ye yakın bir köydür, Hz. Aii (R.A.) aleyhine kıyam eden hariciler ilk defa
burada toplanmışlardı. Bunlar Hz. Ali 'nin, Ebu Muse'l Eş'ari ile Amr b. Âs'ı
hakem tayin etmesine şiddetle itiraz ediyorlardı. Hatta kendisine «Allah'ın
emrinde şekk ettinde düşmanını hakem yaptın» demişlerdi. Husumetleri gitgide
artarak nihayet bir sabah kumandanları Abdullah'ın idaresi altında 8.000 nefer
toplanarak Hz.. Ali aleyhine kıyam ettiler. Hz. Ali kendilerine Abdullah İbni
Abbas (R.A.)'i gönderdi. İbni Abbas (R.A.a) onlarla münazarada bulundu,
kendilerine nasihatlar verdi. Bunun üzerine 2.000 nefer yaptıklarına pişman
olarak muhalefetten vaz geçtiler. 6.000 i inatlarında ısrar ettiler Hz. Ali
(R.A.) da üzerlerine ordu göndererek onlarla harb ve kendilerini perişan
eyledi. Bunlar din babında pek şiddet gösterirler. Hayzlı kadının namazları
kaza edeceğine kail olurlardı. Hariciler aslen altı fırka olup hepsi Hz. Ali
ile Osman (R.A.) dan telerri ederler ve onlardan uzak kalmayı her ibadete
tercih eylerlerdi. Nikahlarında bile bunu şart koşarlardı. Halbuki bu
yaptıkları tamamıyla dalalet ve İcma'ı Ümmete muhalefet idi. İşte Aişe
(R.A.)'nın (Sen haruriyemisin) diye sorması bundandır. Yani; bu sual dalalet
fırkalarından haricilerin soracağı bir sualdir. Çünkü onlar hayzlı kadının
namazları kaza edeceğini kaildirler. Sende bu çirkin tarikatamı mensupsun?
demek istemiş sonra, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bütün
ezvac-ı tahiratın hayz gördüklerini fakat Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) in yalnız orucu kaza etmelerini emir buyurduğunu, namazın kazasını
emretmediğini, kazası lazım gelse onu da emrederdiğini anlatmıştır. Bunun
üzerine kadın kendisinin Haruriye olmadığını yani haricilerle bir alakası
bulunmadığını, yalnız meseleyi iyi anlamak için sorduğunu söyleyerek özür beyan
etmiştir.
Hayzlı
kadının yalnız orucu kaza edip namazı kaza etmiyeceğine bütün müslümanların
icma'ı vardır. Bu hususta nifaslılar da aynı hükümdedir. Yalnız hariciler Ehl-i
Sünnetin bu icma'ına muhalefet etmişlerse de onların muhalefetinin hiçbir kıymeti
yoktur. Ulema-i kiram namazla oruç arasındaki farkı şöyle izah ederler.
Namazların sayısı çoktur. Çünkü onlar günde beş defa tekerrür ederler. Bu
sebeple günlerce kalan namazları her hayızdan temizlendikçe kaza etmek güç
olur. Oruçda ise bu güçlük yoktur. Çünkü oruç senede bir defa gelir. Hayz
günleride ekseriyetle birkaç günü geçmez. Binaenaleyh orucun kazasında hiçbir
güçlük yoktur. İşte orucun kaza edilip, namazın edilmemesi bu hikmete mebnidir.
Selefi Salihinden bazıları namaz vakti geldikçe hayzlı kadına abdest almasını
ve kıbleye karşı oturarak Allah'ı zikretmesini emrederlermiş. Bu kavil
Ukbetübnü Âmir (R.A.) ile Mekhul'den rivayet olunmuştur. Ata'; «Ben böyle bir
şey duymadım ama bu pek güzel bir iştir» demiştir. Ebu Ömer ise; «Bu emir
fukaha indinde metruktür. Hatta onu mekruh görürler diyor.» Ebu Kılabe dahi;
«Bu meseleyi soruşturduk fakat aslı olduğunu Öğrenemedik.» demiştir. Said b.
Abdilaziz; «Biz bunu bilmiyoruz ve mekruh görüyoruz» mütelaasında bulunmuştur.
Hanefilerin «Münyetül - Müfti» nam eserinde hayzlı kadının her namaz vakti
abdest alarak evinin mescidinde bir namaz miktarı oturması, tesbih ve tehlilde
bulunması müstehabdır.» denildiği gibi «Ed-Diraye» nam kitapda da; «Böyle yapan
kadına kıldığı en güzel namazın sevabı yazılır» denilmektedir.
Hayzlı
kadın oruçla muhatap değildir; orucun kazası ona ayrı bir emirle lazım gelir.
Bazıları onunda oruçla muhatap olduğunu fakat hayz halinde onu terketmesi
emredildiğini söylerler. Bunlar «Abdestsiz bir kimsede namazla muhatabdır. Ama Abdestsiz
olarak namazını kılamaz» derlersede bu doğru değildir. Çünkü kadına hayz
halinde iken oruç tutmak haramdır. Bir kimsenin haramı işlemekle muhatap olması
caiz değildir. Bu Mes'ele Abdestle kıyas edilemez, zira Abdestsiz bir kimsenin
abdest alarak namazı kılması mümkündür. Lakin hayzlı bir kimsenin Abdest dahi
alsa namaz kılması, caiz değildir.